4 Mart 2024 Pazartesi

ARYKANDA ANTİK ŞEHRİ

ARYKANDA ANTİK ŞEHRİ

 ArykandaAntalya il sınırları Finike ilçesi yakınlarındaki Likya antik kent.Elmalı - Finike kara yolunun tam yarısında bulunan Arifköyünün Aykırıçay mahallesine yakın bir ören yeridir. Tarihi Bakır Çağı'na kadar geri gitmektedir ve şehrin adı yerli Anadolu dillerinden olan Luvice'de “yüksek kayaların yakınındaki yer” anlamına gelir. Gerçektende antik şehrin üst kısımlarına doğru gittiğinizde sizin başınızı döndüren yüksek kayalık bit bölge ile karşılaşırsınız.






Tarihi

İlk yerleşme zamanına ait arkeolojik ve yazılı kaynaklara dayanan bilgi bulunamayan Arikanda'nın filolojik yönden yerli bir isim oluşu ile eski bir yerleşme yeri olduğu bilinmektedir. 'Anda' ekinden yola çıkarak, bu kentin MÖ 2.000 yılından itibaren var olduğu söylenebilir. Zamanın yerlileri Arikanda'ya 'Arykawanda' olarak adlandırdıkları bilinmektedir.[2] Antik Kent'in tarihi hakkında en yeni araştırma ise Likya Antik Kentleri hakkında uzun süreli araştırma yapan Belgesel yönetmeni Tekin Gün, Arikanda Antik Kent ve çevresindeki arkeolojik bulgular ve nümismatik veriler bizi m.ö.2 binli yılların başlarında temellerinin atıldığını ve yerleşim izlerinin olduğuna işaret etmektedir.Likya dilinde Ary-ka-wanda diye anılan kent, son yıllarda Limyra ve Patara'da ele geçen Geç KalkolitikErken Bronz Çağı baltaları genel olarak bu bölgenin yoğun, olarak iskan edildiğini anlatmakta.Arkeolojik bulgular ve Nümismatik veriler ışığında bakılırsa, Kentte çıkan sikkeler üzerindeki betimlemeler,bazı yazıtlar Kent'in kuruluş tarihini İ.Ö. 2. yy’da Arikanda’nın Likya Birliğine dahil bir şehir olarak sikke bastığı bilinmekte


Yerleşim

Arikanda kenti, Şahinkaya diye bilinen sarp bir kaya yüzeyinin dibinden başlayan, güneye eğimli arazi üzerinde yer almaktadır. Kentte en üst seviyede yer alan yapı, Şahinkaya’nın güney batı eteğindeki gözetleme kulesidir.[3]

Arikanda'nın en üst teraslarından birinde tek taraflı oturma yerine sahip, koşu pisti belirli bir kısımdan sonra trapez şeklini alan bir stadion bulunmaktadır. Ortasına yakın yerdeki merdivenle aşağıdaki teraslara bağlanan stadionun bir altındaki terasta ufak, fakat çok iyi korunmuş tiyatro yer almaktadır. Tiyatronun alt terasında odeon ve buna ulaşan merdivenli yol vardır. Odeonun önündeki portiko, köşeli bir U harfi yaparak agorayı çevreler. Arikanda'da resmi ve özel yapıların kapladığı alanın birkaç katını nekropol kaplar.


Mimari yapılar

Doğu batı yönü

  • Gözetleme Kulesi
  • Ticaret Agorası
  • Helios Tapınağı
  • Meclis Binası
  • Arşiv Yapı
  • Sebastıon Kutsal Evi
  • Mağara Mezarlar
  • Su Sarnıcı
Trajaneum. Nişli duvarlarla çevrili bir alanın ortasında tapınak kalıntıları Tapınağın bir podyumu vardır. Arycanda'da bulunan mimari süslemeler ve bir yazıt göz önüne alınarak yapıya "Traianeum" adı verilmiştir. Yamaçtaki kot farklılığından dolayı Traianeum'un güneyindeki alt terasa Latrina (klozet) inşa edilmiştir. Bir sırada altı odası vardır.

Araştırma

İlk Arkeolojik araştırma İngiliz araştırmacı Charles Fellows, 1838’de Arikanda ve çevresinde bulunan mezar-şapel yazıtlarını ve Nümismatik (sikke) verilere dayanarak Arikanda’yı keşfetmiştir.

Arikanda antik kentin kazılarında Prof.Dr. Cevdet Bayburtluoğlu'nun çok emeği geçmiştir. Bu antik kent, Ankara Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Cevdet Bayburtluğlu ile özdeşleşmiştir.

Nekropoldeki tonoz örtülü mezar odalarının dışında lahitlere de rastlanır. Birbirlerine teras görevi gören mezar binalarının en alt terasında ikinci katına kadar ayakta kalmış büyük bir hamam yer almaktadır.

Şehrin en ilginç kalıntılarından bir diğeri de Aykırıçay kaynağının bulunduğu yerde, kayalığın yüzündeki su yollarıdır.

Buluntular

Ören yeri Arikanda yerleşiminin 2018 yılı kazı sezonunda akropolis içinde yapılan çalışmalar, alanın kuzeyden sınırlayan dik kayalığın önündeki üst terasta yer alan konut, yüzeydeki izlerden doğu-batı yönünde anakayaya oyulmuş üç birimden oluştuğu görülmüştür. 6,47 x 8,32 m. ölçülerinde ve doğu-batı yönündeki dikdörtgen planlı orta birimin kazısı tamamlanmış olup doğu, kuzey ve batı yönlerinde anakayanın kesilmesi ile oluşturulmuş yapının güney duvarı kaba yonu taşlarla örülmüştür. Kuzeyden güneye doğru 2,52 m. ye kadar 880,56 m. kotunda mekânın anakaya zeminine ulaşılmış, mekânın anakaya zemininde kabzası bronz olan demir hançer ve hançerin hemen altında M.S.244-249 yılları arasına tarihlendirilen bronz Roma Eyalet sikkesi in-situ olarak bulunmuştur. 2,52 m. den 3,71 metreye kadar ise teras genişletilerek yakın çevreden alınan daha erken döneme tarihlenen buluntular ise zemin dolgu malzemesi olarak kullanıldığı tespit edilmiştir. Zemin dolgusunda, örneklerini Lykia Bölgesi’nde Xanthos, Patara ve Hacımusalar Höyüğü’nün Hellenistik tabakalarından tanıdığımız iki bronz ok ucu ve on iki sikke ele geçmiştir. Bu sikkelerden dördü MÖ. 4. yüzyıla, ikisi MÖ. 3. yüzyıla ait olduğu ayrıca beş sikkenin MÖ. 1. yüzyıl, iki sikkenin MS. 2.- 3 yüzyıl ile tarihlendirilmektedir. Mekânın zemin dolgusunda ele geçirilen sikkelerden MÖ. 4. yüzyıla tarihlenenler Makedonia Krallığı, MÖ. 3. yüzyı' a tarihlenenler ise Ptolemaios ve Seleukos krallıklarına ait olarak tarihlendirilmiştir. Sikkelerle uyumlu olarak zemin dolgusunda tespit edilen seramikleri değerlendirdiğimizde de çoğunluğunun Geç Klasik ve Hellenistik Dönemde kullanılan siyah astarlı kaplara ait parçalar olduğu saptanmıştır. Mekânın taban kontekstinde ele geçirilen buluntular dikkate alındığında ise yapının Geç Hellenistik - Erken Roma Döneminde inşa edildiği ve MS. 3. yüzyıl sonuna kadar kullanımının devam ettiği anlaşılmaktadır.



20 Ocak 2017 Cuma

ARİF'İN SEYİR DEFTERİ

                                       
Kapadokya, (Kappadokia) 60 milyon yıl önce Erciyes, Hasandağı ve Güllüdağ’ın püskürttüğü lav ve küllerin oluşturduğu yumuşak tabakaların milyonlarca yıl boyunca yağmur ve rüzgar tarafından aşındırılmasıyla ortaya çıkan bölgenin adıdır.





                                          TARİHÇE


Kapadokyanın tarihi

İnsan yerleşimi Paleolitik döneme kadar uzanmaktadır. Hititler'in yaşadığı topraklar daha sonraki dönemlerde Hrıstiyanlığın en önemli merkezlerinden biri olmuştur. Kayalara oyulan evler ve kiliseler, bölgeyi Roma İmparatorluğu'nun baskısından kaçan Hıristiyanlar için devasa bir sığınak haline getirmiştir.
Kapadokya bölgesi, başta Nevşehir olmak üzere Kırşehir, Niğde, Aksaray ve Kayseri illerine yayılmış bir bölgedir.
Kapadokya bölgesi, doğa ve tarihin bütünleştiği bir yerdir. Coğrafi olaylar Peribacaları'nı oluştururken, tarihi süreçte, insanlar da bu peribacalarının içlerine evler, kiliseler ve manastırlar oymuş bunları fresklerle süsleyerek binlerce yıllık medeniyetlerin izlerini günümüze taşımıştır. İnsan yerleşimlerinin Paleolitik döneme kadar uzandığı Kapadokya'nın yazılı tarihi Hititlerle başlar. Tarih boyunca ticaret kolonilerini barındıran ve ülkeler arasında ticari ve sosyal bir köprü kuran Kapadokya, İpek Yolu'nun da önemli kavşaklarından biridir.
MÖ 12. yüzyılda Hitit İmparatorluğu'nun çöküşüyle bölgede karanlık bir dönem başlar. Bu dönemde Asur ve Frigya etkileri taşıyan geç Hitit Kralları bölgeye egemen olur. Bu Krallıklar MÖ 6. yüzyıldaki Pers işgaline kadar sürer.
MÖ 332 yılında Büyük İskender Persleri yenilgiye uğratır, ama Kapadokya'da büyük bir dirençle karşılaşır. Bu dönemde Kapadokya Krallığı kurulur. MÖ 3. yüzyıl sonlarına doğru Romalıların gücü bölgede hissedilmeye başlar. MÖ 1. yüzyıl ortalarında Kapadokya Kralları, Romalı generallerin gücüyle atanmakta ve tahttan indirilmektedir. MS 17 yılında son Kapadokya kralı ölünce bölge Roma'nın bir eyaleti olur.
MS 3. yüzyılda Kapadokya'ya Hıristiyanlar gelir ve bölge onlar için bir eğitim ve düşünce merkezi olur. 303-308 yılları arasında Hıristiyanlara uygulanan baskılar iyice artar. Fakat Kapadokya baskılardan korunmak ve Hıristiyan öğretiyi yaymak için ideal bir yerdir. Derin vadiler ve volkanik yumuşak kayalardan oydukları sığınaklar Romalı askerlere karşı güvenli bir alan oluşturur.

Anadolu'daki Kapadokya Bölgesi'nin konumu.
4. yüzyıl, daha sonra "Kapadokya'nın Babaları" olarak adlandırılan insanların, dönemi olur. Fakat bölgenin önemi, III. Leon'un ikonları yasaklamasıyla doruk noktasına ulaşır. Bu durum karşısında, ikon yanlısı bazı kişiler bölgeye sığınmaya başlar. İkonoklazm hareketi yüz yıldan fazla sürer (726-843). Bu dönemde birkaç Kapadokya kilisesi İkonoklazm etkisinde kaldıysa da, ikondan yana olanlar burada rahatlıkla ibadetlerini sürdürdüler. Kapadokya manastırları bu devirde oldukça gelişir.
Yine bu dönemlerde, Anadolu'nun Ermenistan'dan Kapadokya'ya kadar olan Hıristiyan bölgelerine Arap akınları başlar. Bu akınlardan kaçarak bölgeye gelen insanlar bölgedeki kiliselerin tarzlarının değişmesine sebep olur. 11. ve 12. yüzyıllarda Kapadokya Selçukluların eline geçer. Bu ve bunu takip eden Osmanlı zamanlarında bölge sorunsuz bir dönem geçirir. Bölgedeki son Hıristiyanlar 1924-26 yıllarında yapılan mübadeleyle, arkalarında güzel mimari örnekler bırakarak Kapadokya'yı terkettiler.